AMSTERDAM’DA NERELERİ GÖRMELİYİM?

Amsterdam, Hollanda‘nın başkenti ve Avrupa’nın en popüler ve en ilginç turistik şehirlerinden biri. Bir merkezden yelpaze şeklinde genişleyen kanalları ve bunun etrafında sıra sıra dizilmiş kırmızı tuğlalı şirin evleriyle ikonik bir şehir burası. Şehrin adı renkli ve ilginç gece hayatıyla anılıyor, oysa bu renkliliğin döndüğü Red Light District ile ilginiz olmasa dahi, geriye kalan tüm özellikleri ve güzellikleriyle dahi Avrupa gezinizde ilk görülecek ülkeler listesine önemli bir aday.

Çılgın ve bir o kadar renkli gece hayatı, nefis kanalları, hayranlık bırakan müzeleri, nefis çiçek pazarları ve uzayıp giden şahane bisiklet yollarıyla tanınan Amsterdam, sokaklarında eğlence ve keşfetme duygusunun hız kesmediği bir kuzey kenti. 12. yüzyılda küçük bir balıkçı kasabası iken şimdilerde şirin evleri, bisiklet yolları, kilometreler boyunca şehri sarmalayan su kanallarıyla romantik ve bohem yaşam tarzını gözler önüne seriyor.

Amsterdam, parke taşlı güzel sokaklarını her yıl ziyaret eden 4,5 milyon misafir ve 16 milyon günübirlikçi turistiyle Avrupa’nın en çok ziyaret edilen şehirlerinden. Bu kadar çok ziyaretçi ve bir o kadar da şehre âşık olan insanın sayısını görünce, bütün bu popülerlik nereden geliyor diye merak ediyorsanız, benim gibi bu şirin şehri rotanıza alın.

Adı kırmızı ışıklar ve yeşil dumanlarla sık anılan şehirde bundan çok daha fazlası var. En azından ben öyle düşünüyorum. Şimdiye kadar 2 defa ziyaret etme fırsatı buldum, ve her fırsatta da gitmeyi düşünüyorum.

Amsterdam Gezilecek Yerler

Görülmeye değer yerlerin en bilinenleri şehrin ana istasyonu olan Amsterdam Centraal Station‘a yürüme mesafesinde. En fazla belki yarım saat yürümeniz gerekiyor, belki daha az.

Şehir merkezi oldukça küçük ve çoğu dar sokaklardan oluştuğundan yürüyerek gezilmesi pek bir güzel. Kitapçıların birçoğunda satılan şehir haritalarından alın ve yürüyerek şehri keşfedin. Akan trafiğe özellikle de bisiklet trafiğine özen gösterin. Amsterdam’da kaldırımdan inerken dikkatsizce kendinizi yola atarsanız başınıza bir bisiklet kazası gelmesi sürpriz olmaz. Aman dikkat!

Avrupa’nın en görülesi şehirlerinden biri olduğu kadar elliden fazla müzesiyle de Avrupa’nın en zengin kültür ve sanat merkezlerinden Amsterdam’da gezinizin bir bölümünü de müzelere ayırın. Eğer şehrin dışına çıkacak vaktiniz varsa harika yerler var.

Meşhur rüzgârgülleri ve küçük balıkçı kasabalarını da görebileceğiniz Hollanda kırsalında gezinmek isterseniz Zaanse Schans, Marken ve Volendam‘a gidin. Ben bu gezileri normal halk otobüsüyle kendi başıma yapmış olsam da, Amsterdam’dan kalkan yarım veya tam günlük turlar da tercih edilebilir.

Bol manzaralı turlarda, otobüsle ulaşım, balıkçı kasabaları arasında kısa bir bot turu, peynir fabrikası ve tahta ayakkabı üreticilerine ziyaret ve bir tarihi yel değirmenine ücretsiz girişi sunuluyor. Daha da fazla vaktiniz varsa günlük Brugge kaçın veya gidiş dönüş Brugge turuna katılın.

Dam Meydanı

Amsterdam’ın kalbi tam da burası. Hem yaz hem de kışın çok canlı. Şöyle etrafınıza baktığınızda dünyanın her yanından gelmiş turistleri etrafta görüyorsunuz. Hünerlerini gösteren akrobatlar, müzisyenler, aşıklar, meraklı gözlerle etrafı inceleyenler, fotoğraf çekenler veya anın keyfini çıkaran sırt çantalı gezginler.

Şehrin en cezbedici yerlerinden biri olamasa da yorucu bir şehir turundan sonra, hoş ambiyansı ile biraz mola vermek isteyebileceğiniz bir yer. Tabi kalabalıktan oturacak yer bulabilirseniz. Meydanın yanı başında 1600’lü yıllarda belediye binası olarak kullanılmış Kraliyet Sarayı yer alıyor. 1808’de Kraliyet Sarayına dönüştürülen sarayın yanında bulunan ve 15. yüzyıla ait gotik bir kilise olan Niewe Kerk (Yeni Kilise) taç giyme törenlerinin yapıldığı önemli bir yapı.

Meydanın öbür tarafında ise 22 metre yüksekliğinde bir obelisk ile Ulusal Anıt yükseliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaş kurbanlarını anmak için ve özgürlüğün sembolü olarak dikilmiş. Savaşı temsil eden 4 erkek figür, barışı temsil eden kadın ve çocuk, direnişi temsil eden iki adam ve uluyan köpekler diğer sembollerin yanında tasvir edilmiş.

Obeliske gömülmüş 11 vazonun içinde vilayetlere ait topraklar 12’nci vazoda ise Endonezya’daki Onur mezarlığından gelen Toprak var. Anıt dünyanın her tarafından insanların buluşma noktası olarak sıklıkla kullanılıyor.

The Royal Palace

Dam Meydanındaki Kraliyet Sarayı, kralın şehre geldiğinde kullandığı rezidans olarak hizmet veriyor. 1648’de 13.659 sütunun batırıldığı bir zeminin üzerine inşa edildi.

Dış görünüşü Antik Roma dönemi öykünen klasik bir mimariye sahipken, içerisi muhteşem döşenmiş. Bolca kabartmalar, süslemeler, mermer heykeller, frizler ve Rembrandt’ın öğrencileri olan Ferdinand Bol ile Govert Flinck tarafından yapılan tavan resimleri ve fazlası. Zamanınız varsa gezin.

Nieuwe Kerk

Dam meydanında yer alan diğer önemli yer Nieuwe Kerk yani Yeni Kilise 1814’ten beri Hollanda monarşisinin resmi taç giyme kilisesi olarak Kraliyet Sarayı’nın yanında duruyor. Ayrıca bu 15. yüzyıl kilisesinde düzenli org konserleri de veriliyor.

En göze çarpan yeri 1649’da yapılan vaiz kürsüsü. Dört İncil yazarını, inanç, umut, hayırseverlik, adalet ve sağduyuyu sembolize eden figürleri, muhteşem Barok ahşap oymacılığı ile yapılmış. Kilisedeki 1670’den kalma org, bronzdan yapılmış eşsiz güzellikte koro sahnesi ve zarif koro taburelerini görün.

Amsterdam Kanalları

Amsterdam’ın UNESCO Dünya Mirası Listesindeki kanalları benim şehirde gördüğüm en benzersiz özellik. Amsterdam’ın sunduğu kanalları ve meydanları gezin, hem kültür-sanat sevenlere hem daha yaramaz insanlara aynı anda hitap edebilen şehrin tadını çıkarın.

Yılda 3 milyon kişinin katıldığı Amsterdam Kanal turları, turistler için olmazsa olmaz aktivitelerden biri. Amsterdam’ın güzel mimarisinin içinde bir yolculukta buluyorsunuz kendinizi. İsteyene kısa süreli hop on/hop off taksiler, isteyene içki ve yemek ikramları sunan lüks teknelere kadar hem de. Bütçenize uygun birisine katılın. 1 saatlik kanal turu 16€. Hop on-Hop off kanal bot turu günlük bilet 21€. Akşam yemekli kanal turu 79€.

Kanal turlarında göreceğiniz tarihi Felemenk evleri ve su kanalları ile beraber güzel bir ortam oluşturuyor. 16 ve 18. yüzyıldan kalma 6750 civarında şahane mimariye sahip bina, toplamda 160 kanal ile birlikte 8 kilometre karelik bir yere sıkışmış. Eşsiz güzellikteki birçok köprü şehrin 90 adasını birbirine bağlıyor. Bunlardan 8 tanesi eski, ahşap, baskül tarzındaki köprülerden oluşuyor. Baskül köprülerden Magere Brug, yani Mager Köprüsü en güzel olanı.

Red Light District

Red Light District, çok sayıda barları, seks shoplar, striptiz kulüpler ve aralarında üç Bulldog Coffee Shop olmak üzere her biri kendine has tarza sahip coffee shopları ile kendine münhasır bir yer. Gündüzün hoş kanalların ve nefis kafelerin görüldüğü bölgede bütün olay 11:00’dan sonra başlıyor ve 03:00’a kadar devam ediyor.

Hemen herkesin De Wallen, yani daha iyi bilinen adıyla Red Light District ile ilgili değişik fikirleri veya tolerans seviyeleri var. Bir yandan hiç kimse para için vücudunu satmak zorunda kalmamalı diye düşünülse de diğer yandan ise Amsterdam normalde acımasız olan endüstriye biraz hakkaniyet eklemeyi başardı. Minimum ödemeler, yasal koruma, zorunlu HIV testleri ve zorunlu prezervatif kullanımı iyileşmelerin sadece birkaçı.

Red Light District hakkında ne düşünürseniz düşünün, sadece gerçekliğini anlamanıza yardım etmesi için bile olsa, fahişeliğin açık sergilenişini bir kez olsun görün. Bazı insanlar elbette burada diğerlerinden biraz daha fazla zaman harcayabilir tabi. Amsterdam gece hayatı sadece Red Light District’ten ibaret değil tabi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir