Dağlık Doğu Anadolu Yaylası Doğu Anadolu’da Yaylalar
DAĞLIK DOĞU ANADOLU YAYLASI
Yaylanın Erken Avcı-Toplayıcı ve Tarımcı-Hayvancı Toplulukları Yakındoğu´nun en önemli kültür bölgelerinden birini, Toros dağ kuşağının kuzeyinde kalan dağlık Doğu Anadolu coğrafyası, Güney Kafkasya ve Kuzeybatı İran oluşturmaktadır. Bölge topografyasında 3 bin metreyi aşan dağ sıraları arasında uzanan alçak düz ovalar, akarsu vadileri ve geniş otlakları bünyesinde bulunduran yüksek platolar mevcuttur. Aynı zamanda bölge Dicle, Fırat, Aras ve Kura gibi sahip olduğu büyük akarsular ile Yakındoğu´nun su deposu konumundadır. Bu coğrafi oluşumlar yerleşik yaşama uygun ekolojik nişler için elverişli bir ortam oluşturmaktadır.
Kalkolitik Dönem
Kalkolitik süreçten itibaren kentli yaşam süren Mezopotamya´nın kuzeyinde kalan dağlık kesimin arkeolojik geçmişi ana hatları ile aydınlatılabilmiştir. Bu durumun başlıca sebepleri arasında bölge coğrafyasının zorluğu ve araştırma azlığı gelmektedir. Eldeki veriler göstermektedir ki dağlık Doğu Anadolu Bölgesi, Mezopotamya´ya göre, yazılı gelenek ve kentleşme süreciyle çok sonraları tanışmıştır. Bölgenin arkeolojik geçmişi ve kültürleri hakkında bilinenler bu nedenle yazılı belgelerden çok, büyük oranda kültürel materyale dayalı olarak kurgulanabilmiştir.
Dağlık Engebeli Arazi Şartları
Dağlık kuzey kesimin fikir edinilmesi zor alanlarının başında bölgenin prehistorik süreci gelmektedir. Bölgenin tamamında görülse de kapsamlı olarak araştırılmamış kaya resimleri ve münferit buluntular olarak tanımlanan prehistorik taş aletler, bölgenin karanlıkta kalan prehistoryasını aydınlatmaya yetmemektedir. Bazı bilim insanları söz konusu taş aletleri ve kaya resimlerini, erken avcı toplayıcıların Mezopotamya ve Levant´tan dağlık kesime doğru gerçekleştirdikleri av sürüleri ya da hammadde arayışları sırasında ardında bıraktıkları izler olarak yorumlamıştır. Aşölyen taş alet teknolojisini kullanan Neanderthal grupların güneyden kuzeye -Güney Kafkasya´ya- yönelik yayılım güzergâhının Doğu Anadolu´dan geçip geçmediği hala tartışılan bir ayrıntıdır. Sistematik araştırma ve kazılar dağlık kesimde artmadıkça tüm bunlar öneri boyutunda kalacaktır.
Yerleşik yaşamın başladığı Neolitik ve ardından gelen Kalkolitik süreç boyunca dağlık Doğu Anadolu arkeolojisinde parametrelerin çok net bir biçimde ortaya konulduğu söylenemese de durum prehistorik çağlara göre daha nettir. Yukarı Fırat Havzası´nda kazısı gerçekleştirilen Çınaz, Boytepe ve Cafer Höyük gibi merkezler sadece bölgenin Neolitiğine dair fikir vermektedir. Daha kuzeyde kalan dağlık kesimin Neolitik süreci ise tamamen karanlıktadır.
Kalkolitik Döneme geldiğimizde durum kısmen daha netleşir. Dağlık kesime en yakın bölge olan Transkafkasya´da bu dönemde yerel kültürlerin etkin olduğu bir E-Neolitik (Kalkolitik) süreç yaşanır. Bu sürecin tarımcı-hayvancı ve avcı topluluklarının Erzurum-Kars Platosu ile ilişki içerisinde olduklarını son dönem Sos Höyük kazılarından kısmen bilmekteyiz. Erzurum-Kars Platosu´nda Kalkolitik Çağın arkeolojik izlerini Sos Höyük dışında şimdilik Pulur ve Alaybeyi Höyüğü kazılarında görmekteyiz. Ancak bu merkezlerden gelen veriler de bölge Kalkolitiğine ve halklarına dair ayrıntıları ortaya koyabilmekte yetersiz kalmaktadır. Var olan veriler bölge genelinde basit köy kültürünün, tarımcı-hayvancı ve avcı toplulukların varlığını işaret etmektedir.
Kura-Aras Halkları
Kalkolitik Çağı takip eden Bronz Çağların erken sürecinde dağlık Doğu Anadolu ve civarındaki topraklar büyük bir kültürel birlikteliğe ev sahipliği yapar. Adı, daha çok “Kura-Aras” olarak bilinen bu kültürel yapı, MÖ 4. binyılın ortalarında şekillenmeye başlar ve bölgesel değişimlerle birlikte varlığını MÖ 2. binyılın bitimine değin devam ettirir. Kültürün sınırları, kuzeyde Kafkas Dağları´nı aşarken güneyde sınır Güneydoğu Toros yayıdır. Güneybatıda Fırat Havzası´nı izleyen kültür, Levant düzlüklerine ulaşır. Güneydoğuda ise Urmiye Havzası yolu ile İran içlerine doğru yayılır. Doğu´da kültürün temsilcileri Hazar Denizi kıyılarına ulaşırken, batıda sınır ise şimdilik Sivas ili topraklarıdır.
Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu kültürel yapı, daha çok kendine özgü seramikleri, mimarisi, ölü gömme gelenekleri, diğer kültürel materyalleri ile kendini göstermekte ve tanınmaktadır. Boyutları 1-2 hektar arasında değişen köy tipi Kura-Aras yerleşimleri, daha çok ovalık alanların kuytu-korunaklı kesimlerine ve verimli otlaklara yakın yamaçlara kurulmuştur. Kültürün izlerini taşıyan yüzlerce yerleşim yüzey araştırmaları ve kazılar aracılığı ile bilinmektedir. Kültürün temsilcisi olan halkların sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve etnik yapısına dair bilgilerimiz ise son derece sınırlıdır. Tarım destekli hayvancılık temeline dayanan geçim şekline sahip bu gruplar hareket halinde olan topluluklardı. Kura-Aras halklarının hareketliliği tam anlamıyla bir göçebelikten ziyade bugünkü yaylacılık modeline yakın bir yaşam şekli olmalıydı. Nitekim kültürün bünyesindeki arkeolojik materyal de bu tür bir hareketliliği desteklemektedir.
Kültür
Kültürün içerisindeki halkların sosyo-politik yapıları hakkında ise elimizde çok somut veriler yoktur. Buna rağmen eldeki veriler bu grupların daha çok beylik-aşiret tarzında politik bir örgütlenmeye sahip olduklarını işaret etmektedir. Bu örgütlenmede de olasılıkla esas olan unsur kan bağıdır. Dağlık yörenin bu halkların eşitlikçi topluluklar olduklarını, keskin toplumsal hiyerarşi ve örgütlenmeye sahip olmadıkları tahmin etmekteyiz. Mimariden küçük buluntuya değin kültüre ait birçok unsur bu görüşü desteklemektedir.
Bilindiği gibi yazılı gelenek Doğu Anadolu´ya Assur ve Urartu Devletleri ile birlikte Demir Çağında gelir. Demir Çağı öncesinde bölgede yaşayan halklara dair bilgilerimiz seramik başta olmak üzere diğer arkeolojik materyale dayalıdır. Bu konudaki sınırlı bilgilerimiz de arkeolojide çokça tartışma konusu olan seramik = etnik grup (pots and peoples) özdeşliğinin gölgesinde kalmaktadır.
Etnik Yapı
Kura-Aras halklarının etnik yapısına dair en kapsamlı öneri, kültürü batı dünyası ile ilk tanıştıran isimlerden biri olan ünlü İngiliz arkeolog C. Burney´e aittir. Burney, 1950´li ve 60´lı yıllarda Doğu Anadolu ve Kuzeybatı İran´da kültüre yönelik yaptığı araştırmalarla bu konudaki kült eserlerden biri kabul edilen “The Peoples of the Hills” isimli kitabı yayımlar. Bu çalışmaların sonucunda Burney, Kura-Aras kültürünü “Erken Hurri Kültürü” olarak tanımlar ve bu halkları erken Hurri toplulukları olarak kabul eder. Ne yazık ki bu görüş yeterli arkeolojik ve filolojik kanıtlar ortaya konulamadığı için çok destek bulmaz. Halihazırda bu kültürün temsilcisi olan yarı göçebe, hareket halindeki çoban gruplarının etnik yapısı büyük bir soru işareti olarak konunun uzmanları arasında hala tartışılmaktadır.
Hem hayvancılık yaparak geçimlerini sağlayan hem de yıllardır et ve süt ürünleri üretip ülke ekonomisine katkı sunan göçerlerin yayladaki günleri zorlu olduğu kadar renkli de geçiyor.
Karlıova ve Solhan ilçeleri arasında kalan 2 bin 544 rakımlı Şerafettin Dağları eteklerindeki yaylalarda barınan Beritan aşiretine mensup göçerlerin erkekleri koyunları güderken, kadınları ise sağdıkları sütten peynir yapıyor, günlük ev işlerini yürütüyor.
Yaylada güne erken başlayan kadınlar önce kahvaltı hazırlıyor, sonra da kaldıkları çadırları temizliyor, ekmek pişiriyor ve elde çamaşır yıkıyor.
Bölge Avantajları
Sağılan sütü peynir yapmak için çadırlara götüren, öğle yemeğinin ardından akşama doğru ikinci sağım ve akşam yemeği hazırlığı yapan kadınlar için bir gün daha bu işlerle geride kalıyor.Rengarenk açan çiçekleri, henüz erimemiş karları ve el değmemiş doğasıyla adeta ziyaretçilerini büyüleyen yaylalar, özellikle hayvancılıkla uğraşanlar için vazgeçemeyecekleri imkanlar sunuyor.Hayvan yetiştiricilerinin yaz mevsiminde uğrak yerlerinden biri olan Gürpınar ilçesine 90 kilometre uzaklıktaki 2800 rakımlı Çaylan Yaylası da her yıl olduğu gibi bu yıl da ziyaretçilerini ağırlıyor.
Van başta olmak üzere çevre il ve ilçelerden gelen aileler, yaylaya kurdukları kıl çadırlarda yaz mevsimini hayvanlarıyla geçiriyor.Hayvancılıkla uğraşan ailelerin yanı sıra, zaman zaman yerli ve yabancı turistleri de ağırlayan Çaylan Yaylası, karların erimesiyle oluşan şelaleleri, henüz erimemiş kar kütleleri ve rengarenk çiçekleri ile ziyaretçilerine bir günde dört mevsim yaşatıyor.